Dava ekonomiyi nasıl etkiler?
İBRAHİM EKİNCİ
MİLLİYET YAZARLARI KAPATMA DAVASININ EKONOMİYE OLASI ETKİLERİNİ DEĞERLENDİRDİ
Hukuk açısından ‘konjonktür’ün bir önemi olmayabilir ancak saptamak gerekli; ekonomi açısından kapatma davası çok olumsuz bir konjonktüre denk geldi. Global ekonomide ciddi bir istikrarsızlık dönemine girilmiş durumda. Piyasalar diken üstünde. Büyük ekonomiler, reel kesimi de etkisi altına almaya başlayan likidite problemlerini nasıl aşacaklarının çaresini arıyor.
Türkiye, bu gelişmelerin kaçınılmaz etkisi altında olmakla birlikte, şimdiye kadar küresel problemleri ciddi sıkıntıya düşmeden atlatabilecek bir görünüm sergiledi.
Fakat bu görünüm bozuluyor gibi. Tedirginliği artıran küresel sıkıntıların doğal sonuçlarına, içerde siyasal belirsizlik eklendi. Ekonomide herkes, bonocusu da borsacısı da yatırımcısı, üreticisi de tüketicisi de ‘Şimdi ne olacak?’ sorusuna olumlu bir yanıt buluncaya kadar tedirginlik devam edebilir.
Hükümet doğal olarak mesaisinin önemli bir kısmını kapatma davasına ayıracak. Ekonominin konuları gündemden önemli ölçüde düşecek. Fakat, piyasaların, son yıllarda siyasetteki gerginliklere karşı görece bağışık yapısı dikkate alındığında çok da kötü sonuçlar görülmeyebilir.
En olumsuz senaryoda olabileceklere gelince...
Dış yatırımcı açısından kapatma davası ile birlikte Türkiye’nin riski daha da artmış oldu. Bu, borçlanma maliyetlerine yansıyabilir. Kredi piyasaları Türkiye için, aynı gruptaki ülkelere göre daha fazla daralabilir. Faizler yükselebilir, para bulmak, yatırım yapmak zorlaşabilir. Satın alma planları ertelenebilir. Buna, ‘faiz indir’ baskısı altındaki Merkez Bankası’nın bu koşullarda faizleri indirmemesi de eklenirse, büyüme hedeflerinde ciddi sapmalar olabilir. Yabancılar 2006 ve 2007 yılında yüzlerce şirkete ortak oldular, satın aldılar... Türkiye rekor miktarda yabancı sermaye çekti. Ancak şimdi, hiç olmazsa bir kısmının suların durulmasını beklemesi söz konusu olabilir. Bu özelleştirmede fiyatları baskılayabilir.
Geçtiğimiz yıllarda piyasalara döviz aktı. Borsaya, bonoya para geldi. Bu iştahta bir miktar azalma olması kaçınılmaz. Türkiye’ye döviz girişi aksarsa cari açığı
çevirmek eskisi kadar kadar kolay olmayabilir. Özel sektörün ciddi borç yükü var. Bunun çevrilmesi gerekiyor. Kısacası, ekonomide sıkıntı artabilir.
Bunlar ilk tahminler...
Milliyet ekonomi yazarları, dış ve iç piyasalarda olabilecekleri değerlendirdi.
Pazartesi ‘çok iyi’ geçti
Güngör Uras
Dün ‘çok iyi’ geçti. Bakmayın doların 1.27 YTL’lerin üzerine çıkmasına. Bakmayın borsada hisse senetleri fiyatlarının yüzde 7.5 düşmesine... Bunlar olağan.
Kapatma davası ve AKP’nin gösterdikleri sert tepkiden sonra pazartesi sabahı ekonomideki oyuncuların ne yapacağı merakla bekleniyordu.
En iyimserler bile, doların en fazla 1.30’lara kadar çıkabileceğini, kötümserler ise 1.30 YTL’nin üzerinde tırmanışa geçeceğini söylüyordu.
Çok ilginçtir ki, pazartesi günü bizde (1) dolar fiyatındaki yükselme (2) borsada endeksindeki gerileme Başsavcı’nın iddianamesiyle başlayan ve Başbakan’ın sert açıklamalarıyla doruğa çıkan tansiyondan etkilenmedi.
Piyasalar yurtdışı piyasaların tamamını etkileyen, dalgalanmaların rüzgârıyla sallandı.
Oyuncular korkuyor
Bundan önce ‘Cumhurbaşkanı’nın elindeki Anayasa kitabını masaya fırlatmasıyla’ krize giren ekonomi, iktidar partisinin kapatılmasıyla sonuçlanacak bir mahkeme süreci karşısında nasıl oldu da bu kadar sakin kalabildi?
Bizim piyasalarımız büyük sarsıntılara ‘dolara hücum’la girer. Önce yabancılar, sonra bankalar ve de daha sonra onlardan etkilenen halk dolara hücum ettiğinde, piyasalar çöker.
Bu defa yabancılar da, bankalar da, halk da dolara hücum etmedi. Çünkü şartlar dünden çok farklı.
- Yabancılar Türkiye’de 56 milyar dolarlarını hisse senetlerine, 31 milyar dolarlarını bono ve tahvile bağlamış durumda.
Borsadaki fiyatlar dünyadaki çalkantıdan etkileniyor. Dünya borsalardaki paniğin ardında, özellikle bankaların çöküşü ve sanayi şirketlerinin kârlılığının azalması var.
Bizde bankalar çökmediğine, büyük sanayi şirketlerinin kârlılığı devam ettiğine göre, hisse senetlerinin karşılığı sağlam... Ama fiyatları geriliyor. Bu kargaşada yabancının satarak Türkiye’den çıkması pek akıl kârı değil.
- Batı piyasalarında işlem gören kâğıtların değerinin sanal olduğu anlaşıldı. Piyasada güvenilir kâğıt kalmadı. Halbuki T.C. Hazine kâğıtları hem sağlam hem de reel getirisi yüksek. Yabancıların Türk piyasasını hemen terk etmelerini gerektirecek bir durum yok. İşte bu nedenlerle dolara hücüm etmediler.
Kimseye yaramaz
- Bankalar büyük ölçüde döviz kredisi kullanıyor. Vadesi geldikçe döviz kredilerini yeniliyor. Bu döviz kredileri karşılığı içeride müşterilerine dolar ve YTL kredisi açıyor.
Bankalar dolara hücum ederek dolar fiyatının yükselmesine yol açmaktan, piyasada panik yaratarak kredilerini riskli duruma getirmekten çekiniyorlar. Bu, kendi ayaklarına kurşun sıkmak olur. Tersine, dolar fiyatını aşağıda tutmaya çalışıyorlar.
İşte bu nedenle bankalar dolara hücum etmiyor.
- Halkımızın bankalarda 95 milyar doları var. Yastık altında tuttukları nakit döviz miktarı 15-20 milyar dolar kadar. Halkımız döviz tutmaktan bugüne kadar zarar gördü. Genel beklenti dolar fiyatı yükselince satışa geçmektir. Piyasa sığ olduğu için halk biraz dolar satmaya kalksa dolar fiyatı gene eski rakama iniyor.
Halkta YTL kalmadı. Halkın borcu var. Dolar almaktan korkuyor. Almak istese parası yok.
İşte bu nedenle halkımız dolara hücum etmiyor. Ve de işte bunun için pazartesi “iyi“ geçti... Pazartesi “iyi geçti” diyerek, “Ekonominin geleceği sağlamdır. Böyle geldi, böyle gider“ diyebilir miyiz? Hayır... Şimdilik derdimiz “günü kurtarmaktır”. Günü kurtardık ya... Yarınlar için Allah kerim!
‘Türkiye’yi satın’
Osman Ulagay
Dün önemli bir uluslararası finans kuruluşunun Londra’daki bir yetkilisiyle konuşuyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kapatılması istemiyle açılan davanın Türkiye’ye yatırım yapanlar için bardağı taşıran damla olduğunu söylüyor. “Türkiye patladı, bazı çok büyük fonlar dahil, herkes Türkiye’den çıkmak istiyor, yüz milyonlarca dolarlık satış talebi var önümde” diyor. Türkiye’nin yakın geleceğini hiç de iyi görmüyor.
Türkiye büyüyen dış açığıyla zaten dikkat çekiyordu ve aşırı değerlenmiş Türk lirası küresel sistemdeki en zayıf halkalardan biriydi. YTL’nin değerinin bu güne dek korunabilmesi ise yüksek getirinin yanı sıra Türkiye’nin kendine özgü koşullarına bağlanıyordu. Şimdi bu “kendine özgü koşullar”, 21 Şubat 2001’de olduğu gibi, Türkiye’nin aleyhine işleyecek ve Türkiye’den para kaçışını körükleyebilecek.
Bunun sonucunda Türk lirasının nereye gideceğini ve ekonominin nasıl etkileneceğini göreceğiz.
Tehlikeli bir döneme girildi
Bu noktadan sonra Türkiye’deki her gelişme çok daha yakından izlenecek ve öncelikle olumsuz faktörleri görme eğilimi artacak. Türkiye’nin dış kredi notunun yükselebileceği yolunda bir beklenti yaratma çabasında olanlar ise şimdi notun düşürülmemesi için dua etmek zorunda kalacak.
Türkiye’nin dış dünyadaki riskini tırmandıran gelişmelerin, küresel finans sistemindeki derin krizin zirveye tırmandığı bir noktada gündeme gelmesi de ürkütücü bir faktör. ABD banka sistemindeki çöküşün bundan sonra nelere yol açacağını, yeni kurbanların kimler olacağını kimse bilmiyor. Küresel sistemdeki bütün bankaların bu büyük depremden etkilenmesi söz konusu. Küresel kredi havuzundaki her damlanın kıymete bineceği bir döneme giriyoruz.
Bu ortamda, büyük ölçüde dış kaynak girişiyle dönen Türkiye ekonomisinin zorlanması zaten gündemdeydi. Şu ya da bu hesapla siyasal istikrarsızlık riskini göze alanlar bunu ne kadar hesaba kattı bilmiyorum ama çok tehlikeli bir döneme girdiğimiz açık.